Rzeszow' daki 6. günüm. Sanırım çevreye alışmaya başladım. Çok büyük bir şehir değil ya da kaybolacağımız bir yer. Düz bir alan üzerine kurulmuş Kardeniz'in eğimli yamaçlarına, dağlarına benzemeyen bir yer. Şehrin ortasından bir nehir geçiyor ve gece görüntüsü çok hoş. Henüz orayı keşfetme fırsatımız olmadı.
Mimarisi çok hoş, özellikle esk binalar size yabancı bir yerde yabancı bir kültür içinde bulunduğunuzu daha çok hissettiriyor. Yurdumun yakınların da alışveriş merkezleri var. Özellikle alışveriş yaptığımız hipermarket Tesco :) Bize en uygun ve ucuz yer, 24 saatte açık. Çevresindeki alışveriş merkezleri mobilya, elektronik, teknolojik, kıyafet üzerine hatta Çin mallarının satıldığı bir alışveriş merkezi bile bulunmakta :)
Rzeszow' un ismini telafuz etmek zor oldu bizim için hatta, tren bileti alırken yanlış telafuzdan dolayı kimse anlamamıştı ve yazmak zorunda kalmıştık. Telafuzu şu şekilde; Jaşuw (Rzeszow) . Lehçe şu an bana göre gerçekten zor bir dil, ne de birşey anlayabiliyorum . Şu anlık sadece birkaç kelimesini öğrenebildik tabi telaffuzu çok farklı. Kolaylıkla söyleyeceğiniz kelime ' evet' dir ve lehçesi ' tak' dır. Okunuşu da o şekilde tak (evet ).
Hava çok soğuk şu an yani kendi memleketimdeki kış soğu var ama güz dönemi, kış dönemi nasıl olacak tahmin edemiyorum. Hatta 10 gün sonra kar yağar diyorlar. Sanırım ben burda hayat boyu giyebileceğim tüm kışlık kıyafetlerimi alacağım. Geldiğimden beri güneş görmedim ne de akşamları yıldızları :)
Burda hayat erken bitiyor. Saat 5 olduğunda dükkanlar kapanmaya başlıyor ve bu durumu pek sevmiyoruz biz :) O saatten sonra da çok fazla insan görmek mümkün olmuyor. Tabi bu soğukta kim gezmek ister ki :) Ya eve ya bara gidiyor insanlar. Perşembe, cuma, cumartesi parti zamanlarıymış.
İnsanları tipik zaten, renkli gözlü sarışın ya da kumral :) Her tür boylusu ve kilolusunu bulmak mümkün ama daha çok boylu poslu oluyorlar. Gözlemlediğim kadarıyla soğuğa dayanıklı insanlar, özellikle bayanlar. Onlara hayret ediyorum, şu soğukta mini mini etekler ve topuklu ayakkabılarla rahat gezebiliyor.
D.S. Filon adlı bir yurtta kalıyorum. Kaldığım yurt Türk yurtlarına benzemiyor, girişler çıkışlar rahat. Kimse sizi denetlemiyor. Odamızda buzdolabı, internet ve kıyafet, malzeme ve kitap dolapları bol. 4 kişi aynı aynı tuvalet ve banyoyu kullanıyoruz. Her zaman sıcak su var :) Ortak bir mutfağımız da var. Buraya geldiğimizde marketten ilk aldığımız şey tencere ve ketıl oldu. Tabi ketılımız bozuldu :) Tenceremizle ilk yaptığımız şey sabah sabah bir tarhana çorbası ve yapmak, sıcak sıcak içmek oldu.
Buraya gelirken Zümrüt ve ben toplam 53 hazır çorba getirdik ve bir sürü de çay :) Henüz aç kalmadık açıkcası, burda Türk dönercilerde bol. Buradaki insanların bir yemek kültürü yok açıkcası. Genelde hazır gıdalar tüketiyorlar. Bir tane meşhur yemekleri var, adı da 'Piegori' . Henüz ne gördüm ne de tattım :) Ekmekleri ya çok uzun ve ince ya da poğaca kadar :)
Paralarını Türk lirasına göre hesap etmek zor olmuyor. Örnek vereyim; 1200 ziloti=600 Tl . 1 zilotiden düşük paralar groszy olarak adlandırılıyor yani bizim kuruş :) Otobüs bol, öğrenci ve sivil için ayrı biletler var. Büfelerden alıyoruz biletleri (her durakta bir büfe var hemen hemen), otobüse girdiğimizde küçük bir makine var, ona sokup damgalatıyoruz :) Bu küçük makine şöforün yanında değil, otobüsün her kapısının yanında bulunuyor. İstediğiniz kapıdan girebilirsiniz ama bu sistem Türkiye' de suistimal edilebilir :)
Şimdilik gözlemlerim bu şekilde. Alıştıktan sonra başka gezilerimizde başlaması muhtemelen :) Önce Polonya' yayı sonra kısmetse Avrupa' nın birkaç ülkesini görmek nasip olur.